Friday, September 21, 2012
Koşu Teşkilatı
Lastik Pabuç Koşu Teşkilatı - Turistlerden Pek Hoşlanmıyoruz from Lastik Pabuç on Vimeo.
Dün uzun bir günün ardından, koşmaktan çok meraktan, altta yazdığım Lastik Pabuç'un koşusuna gittim. Nedir ne değildir görmek, takibe değer mi değil mi bilmek için. Ve baya da şaşırdım.
En başta koşular Nike'ın desteği ile gerçekleştiriliyor. Hem Nike hem de Lastik Pabuç, işin görsel ve tanıtım tarafını iyi kotaran insanlar. O yüzden de bu projenin farklı olmasını beklemiyorum, hatta mesela bugün bakınız Blank Mag'de koşunun fotoları var. Viral tarafı güçlü olacaktır koşuların.
Koşu tarafı... Tamam çok güçlü değil. Biraz doğaçlama bir 4.5 km koştuk. Çoğu benim günlük koştuğum parkur olan Galata-Unkapanı köprülerini kapsıyordu ama oradan Şişhane'ye çıkan yokuş sağlamdı, hakkını verelim. Koşu Otto'da bitti, biralar ve pizzalar şirketten. Insanlar güzel, kafalar rahat, mutlu. Yıllar önce NY'daki Niketown'da ödeme sırası beklerken bir anda akın akın gelen koşucuları görmüştüm ve ciddi şaşırmıştım. Bu da biraz ona benziyordu, onun daha "dude" hali. Yarış haricinde toplu antreman yapma hissi de baya güzelmiş. Ilk defa Unkapanı köprüsünde balıkçıdan çok koşucu gördüm.
Karaköy'de sokakta beraber ısınma yapmak, koşudan önce lahmacun yemek, stilin koşmak kadar önemli olması, işin dalga tarafı pek alışık olmadığımız ama dozunda kaldığı sürece güzel şeyler. Bir tek bunu koşmak tabi ki kimseyi koşucu yapmaz ama zaman-nabız-mesafe-amaç-kan-ter-gözyaşı derken işin keyif tarafını hatırlamak ve sosyalleşmek için süper bir fırsat. Istanbul'daki TUFODERlere çağrımdır diyebiliriz, haftaya perşembe beraber katılalım.
Tuesday, September 18, 2012
Perşembe Lastik Pabuç Koşusu
Resimde görülen Rüya Baraz ortaokul arkadaşım olur. Kendisi de bizim gibi amatör bir koşucu, Lastik Pabuç ile tanışıyorlar ve onlar koşan birini aradıklarında adres kendisi oluyor. Bugün muhabbet ediyorduk, kendisi perşembe günü Lastik Pabuç'un Tophane'deki deposundan başlayan bir koşu olduğunu söyledi. Iş çıkışı, 8de başlıyormuş. Bu da Nike sponsorluğunda. Isteyenleri bekleriz, ben gideceğim heralde şayet.
Monday, September 17, 2012
Eymir Gölü Canavarı
Dünkü Eymir koşusu, benim için yarı maraton ile barışma amaçlıydı. Izlanda'da kalçamı bıraktıktan sonra koşup koşamayacağımı bilmiyordum, hiç adam gibi antreman da yapmamıştım. Ama yine de bir şekilde başlayıp bitirdim. Überyavaş bir şekilde, 2:30'da. Ama önemli olan zaman değil benim için, en azından bu seviyede.
Organizasyonla ilgili bir kaç noktayı eleştirmek istiyorum huzurlarınızda.
1- Bir koşuda ne olur her kilometreyi işaretlemeyin. Sayılı kilometreler çok zor geçiyor. 2-3 km'de bir koymak ideal bence.
2- Organizasyonda çalışan insanları ya bu işi bilen insanlardan seçin ya da öğretin. Çok basit şeyler aslında. O koşuda hangi kategorilerin olduğunu söyleyin mesela. Örnek; 6. km'deki istasyondan muz almak istedim ama o muzların maraton koşucularına olduğunu söylediler. Dün maraton kategorisi yoktu yarışta. Yarı maraton koşuyorum dedim, ikna edemedim, ancak ikinci turda verdiler. Bir de bana soruyorlar kaç tur koşuluyor bu yarış diye. Bunlar çok temel bilgiler, bunları görevlilerin bilmesi lazım.
3- Tamam belki Eymir gölünün tamamını trafiğe kapamak zor ama bari start-finişin orada ikinci tura başlayacak yarı maratoncular için bir şerit oluşturun. 10km koşup arabasıyla mekandan ayrılacakların arasından yer bulamadım ikinci tura başlamak için.
4- Eğer organizasyonun sitesinde belirli otellerde kalabilirsiniz diye tavsiye veriyorsanız biraz otelleri araştırın. Öncelikle otelin önünde Türkiye'nin en büyük metro inşaatı olmasın mesela. Sonra aynı anda Engelliler Toplantısı olmasın o otelde. Biraz utandım maraton dönüşünde her yerin tekerlekli sandalye kaplı olmasından.
Bu arada yanlış anlaşılmasın, New Balance ve yaristakvimi.com son derece güzel yarışlar organize ediyorlar. Hepsi de keyifli geçiyor ama bazı yanlış gördüğümüz yerleri de söylememiz lazım.
Izlanda'dan sonra bu yarış benim için çok daha rahat geçti iki sebepten dolayı. Birincisi psikolojik olarak 21 km eşiğini aşmıştım, normal şartlarda bitirebileceğimi ve çok koymayacağını biliyordum. Ikincisi de kalçamın sakatlığını kötüleştirmemek amaçlı son derece yavaş koştum. O yüzden çok rahat bir şekilde yarış sonrasında Istanbul'a araba bile sürdüm :)
Bununla beraber dünkü koşuyu, geçenlerde kaybettiğimiz Kemal Merkit'i anmak için koştum. Sadece bir kere ayaküstü tanışma fırsatı bulduğum biriydi, yani kişisel bir bağım yoktu. Ama Paris-Dakar'a defalarca katılması, orada aldığı başarılar, aynı zamanda koşucu olması, pes etmeden son derece büyük ve dayanıklılık gerektiren işler çıkarıyor olması kendisini benim için son derece ilham verici biri yapmıştı zaten. Kalça sakatlığım olmasına rağmen yarış sırasında bazen onu ve diğer ilham veren insanları düşünüp bir şekilde sakatlığımı unuttum; bu sayede bitirebildim yarışı. Kendisine bir rahmet bir teşekkür...
Sıra bu akşam da çıkıp ufak bir rahatlama koşusu yapmakta...
Labels:
Eymir,
Kemal Merkit,
run,
Sinanko,
Yarı Maraton
Tarlabaşı Koşusu
Bir koşu haberiyle daha sizlerleyiz; Deniz Gözler arkadaşımın bana ilettiği bilgiye göre Tarlabaşı Toplum Merkezi, destek toplamak amaçlı bir koşu yapıyor 30 Eylül'de. Ben -muhtemelen- Istanbul'da olmayacağımdan dolayı katılamayacağım ama sizlere haber vermek istedim. Santral Istanbul ve civarında 5 km'lik bir koşu. Bu koşu aynı zamanda maddi destek toplamak için olduğundan bağış da yapmak güzel olur, gönlünüzden ne koparsa.
Daha detaylı bilgiyi bu adresten edinebilirsiniz.
Daha detaylı bilgiyi bu adresten edinebilirsiniz.
How to Survive a Half Marathon (literally!) - Tugce Eymir'de!
Şimdi birazdan okuyacağınız hikaye Murphy ve benim ortak çalışmamızdır, takdir ve beğenilerinizi sonuna kadar saklayın. Her şeyi yazmaya karar verdim, ki bana ve benden sonra ilk yarı maraton koşacaklara tecrübe olsun. Daha önce de söylemiştim düzenli outdoor koşusuna bu sene başında başladım, ilk Antalya ve Bozcaada’da 10K koştuktan sonra, Amsterdam öncesi Eymir’de yarı maraton denemeye karar verdim. Her şey şahaneydi, taa ki 1,5 ay önce ayağımı üstüne tabak düşürerek (!) yarana ve 5 dikiş atılana kadar (Murphy). Üç hafta kadar koşamadım doğal olarak program sarktı. Ama onu telafi etmek için kalan haftalarda baya düzenli koştum ve hazır hissediyordum kendimi Eymir’e.( Bu arada Max long run’ım hala 14K.) Derken Pazartesi sabahı bir kalktım, ağır grip emareleri gösteriyorum, full burun akıntısı, hapşırık, boğaz ağrısı, kolumu kıpırdatamıyorum. İlaç filan derken toparlandım ve koşmayı da bırakmadım bir yandan. Çoğunu geçirdim ama burnum tıkalı olarak, tylol hot içe içe ve ayak parmaklarımdan biri sarılı (bu da başka bir Murphy’lik hikaye ama artık anlatamayacağım :) )Ankara’ya doğru yola koyuldum Cumartesi. Bu arada Ankara’yı hiç bilmiyorum, orda Ankara’lı arkadaşlarımla buluştum ve Eymir’i elimle bulacakmışım gibi bir his aşıladılar bana. (Tugce) Cumartesi akşam yemek filan yiyip normal saatte yatağa yattım ama asla uyuyamıyorum. Neden olduğu sabah kalkınca anlaşıldı, bütün bayanların pek sevdiği o gün tam ilk yarı maratonu koşucağım güne denk gelmiş (Murphy).
Hadi dedim, burun tıkanıklığı-karın ağrısı, bakalım nolacak en kötü 10 koşar bırakırım. Kahvaltımı ettim, google mapsi ve arkadaşımın bana hazırladığı krokiyi aldım yola çıktım. Gayet rahat ana yolu buldum, bağıra çağıra şarkı söyleye söyleye giderken, resmen yanlış bir tabela gösterimi yüzünden girişi kaçırdım Gölbaşı’na. Hadi diyorum biraz gider dönerim, git git bitmiyor, google mapse tekrar başvurdum ve Haymana’dan çıkış yaptım. Yarışa bu sırada 20-25 dk filan vardı sanırım. Tekrar ara yollardan sora sora ana yola çıktım. Eymir’e doğru yolu buldum ve arabayı park ettim. ( bu sırada yarışa 10 dk var ama şu ana kadar gittiğim hiçbir maraton zamanında başlamadı-ki Bozcaada yarım saat gibi bir gecikmeyle başladı rahatım o yüzden) malzemeleri elime aldım, orda hazırlanırım ısınırım diye düşünüyorum. Kapıya doğru yaklaştıkça bir gariplik hissettim, hiç kalabalık yoktu, girişte adama sordum ki yanlış kapıdaymışım, 5 km ilerdeki kapıdaymış maraton, burda ters depar atarak arabaya ışınlandım ve kendime söylenmeye başladım (Tugce). Neyse diğer tarafa da gittik gayet kalabalık arabayı park ettim eşyaları elime aldım, bagaj kapağını kapamamla Start Gun’ı duymam bir oldu. Elimde araba anahtarı, numaram, çipim, arm bandim, telefonum, ipod shuffle’ım, Garmin heart rate monitorum ve kulaklığım var ve hiçbirini takmamışım, sıfır warm up halindeyim ama nedense bir telaş hadi başlayayım dedim??!! (Tugceeeeee) Bir de nispeten önlerden başladım, herkes bir gaz hızlı koşuyor ve yanımdakiler eminim kim bu deli diye bana bakıyor. 1 km kadar o şekilde gittim baya tempolu halde ve çok şükür dedim ki Tugce sağa çek malzemeleri tak öyle devam et napıyorsun, bu noktada ormana hafif giriş yaptım. Çipi taktım, her şeyi hazırladım 2-3 dk filan oyalandım orda tam çıkıcam bir baktım kulaklık yok. O hengamede kulaklığı düşürmüşüm,(Murphy!!) başladım kulaklığa bakınmaya ama yandan vızır vızır insan geçiyor. Dedim Tugce, canım benim fuck it, yola devam et müziksiz (ki her zaman aslaaa müziksiz koşamam derdim, koşuluyormuş hem de 21 km!) tam sola çıktım bir baktım sinanko tugce diye sesleniyor. Onla bir 2 km kadar koştuk yavaş yavaş. Bu arada Allahtan aklıma geldi ve Garmin’i çalıştırdım. (Nike +’ı çalıştırmak 5.km’ye nasip oldu çünkü). Sinanla karşılaştığımızda benim moral yerlerde, dedim ki ben 10 koşup bırakıyorum sen bana bakma devam et, o da bana bunu bitirirsen Amsterdam'ı çok rahat koşarız filan gaz vermeye çalışıyor :) 3. Km’de onu da etkilememek için sen önden git dedim ve ayrıldık. Ki 3-5 arası orda bırakmayı bile düşündüm maratonu. Sonraki 5 kolay geçti tipik olarak nispeten, 10 K’yı bitirdim kör-topal. 10 bitti ben bırakıcam diyorum ama madalyamı filan almadım, hafif yürümeye başladım, sonra dedim ki gidip şu kulaklığa bakayım ben en iyisi. (21K için Eymir gölünü iki tur atıyorsunuz yani 1.km aslında 11.55.km) Tekrar hafif hafif gitmeye başladım, o ara verdiğim yere girdim kulaklığa bakıyorum yaprakları kaldırıyorum filan. Burdaki düşüncem de şu: bir yandan aslında koşarım kendimi iyi hissediyorum diyorum ama, zaten 10K koşanın çok ağırlıkta olduğu bir yarıştı o yüzden 21 koşan kalmamıştır sonuncu da olmayayım bırakayım diyorum. Derken yarışta beraber tempo yaptığımız bir bayan geldi yanımdan ve hadi hadi dedi bana. Baktım onun arkasından gelenlerde var. Ben tekrar koşmaya başladım ama bir yandan ya ben bıraktım filan diye kadına açıklama yapıyorum. Neyse hadi dedim koşabildiğin kadar Tuğçe ve devam ettim. 16’ya kadar gayet rahattı ama Eymir’i bilen vardır belki, tam ucunu dönerken otoyol kenarından geçtiğiniz noktada sıfır gölge var ve hava gerçekten çok sıcaktı. 16-17 arası en zorlandığım yer oldu 21 süresince. Bu arada o bayanı geride bıraktım ama umarım bitirebilmiştir, benim ilk yarı maratonumda büyük etkisi var. 17-21 arası pek fena geçmedi, vücüdum alarm veriyor, karın ağrısı, ayağım ( ki kanamış biraz), hafif kalça ağrısı ama onları duymamaya başladım. Burda hep şu meşhur sözü edilen uzun koşuyu mental olarak bitirirsinizi cidden, 0 müzik ve bütün dökülmelerimle test etmiş oldum.
Sonuç olarak, en son finish çizgisinde 2:40:01 rakamını gördüm, yolda yaklaşık 5 dk malzeme ve arama yaptığımı düşünürseniz, 2: 35 gibi bir rakamla ilk yarı maratonu bitirdim. (01:06'da durduğum ve arama yaptığım anları görebilirsiniz:)) Hedefim açıkçası 2:30’du ve bu kadar aksiliğe rağmen iyi olduğunu düşünüyorum. Aşağıdaki Garmin’i biraz geç başlattığım için ilk 1 km yok. Sonunda sakatlık olmaması için bol streching yaptım, voltaren kreme yüklendim ama kalçamda hafif ağrı var, menisküs olan dizimde hiçbir şey yok (çok şükür) ve cidden aşırı mutlu oldum günün sonunda. Benim için çok büyük tecrübe oldu, 21 koşmak zor ama imkansız değil onu gördüm. Demek ki hepimiz yarı maratonu bir şekilde koşabiliriz, inanın bitirme hissi çok güzel ama benim yaptığım hiçbir şeyi yapmayın. Ayrıca Ankara'da olanlar için Eymir çok güzel bir parkur, seneye de maratona yine gitmeyi düşünüyorum ben, gayet keyifli.
Buraya kadardı diye düşünüyorsanız yanılıyorsunuz, sonuçlar açıklandı ve ben 21K’da bitirenler arasındayım ama başlangıçta elimdeki chip okunamadığı için, no start time yiyerek zamanımı ölçememişler (Tugceeeeeeeex2). Herkese iyi koşular, sevgiler!
Tugce.
Tuesday, September 11, 2012
Eymir
Bu haftasonu kimler Eymir'e geliyor gençler? Ben ve Ulaş diye bir arkadaşım gidiyoruz, orada Tufoder buluşması yaparız dedik ama sonra konuşmadık.
Monday, September 10, 2012
RUNISTANBUL
Daha önce de yapılmıştı diye hatırlıyorum ama 7 Ekim'de Bağdat Caddesi'nde Nike koşu yarışı yapıyormuş. Sadece 5 km, zorlayıcı değil ama pazar sabahı antremanı için ideal. Bence en güzeli de yeri, Bağdat Caddesinde. Bostancı Karakolu'nun önünden başlayıp Yeni Zara'nın Ethemefendi Caddesi'nin oradan sahile iniyor, tekrar Bostancı'ya dönüyor. Keyifli.
Kayıt için: http://runistanbul.com/ Kayıt süresi 21'inde bitiyor yamulmuyorsam, aklınızda bulunsun.
Kayıt için: http://runistanbul.com/ Kayıt süresi 21'inde bitiyor yamulmuyorsam, aklınızda bulunsun.
Friday, September 7, 2012
Ilham Almak, Ilham Vermek
Efe'nin anlattığı bir olay vardı, aslında kendisinden izin almasam da anlatıyorum. Ben kısa versiyonunu anlatıyorum, yine de kendisi yorumlarda daha iyi anlatabilir.
Bizimki bir gün Hyde Park'ta koşmaya başlamış, baya bir ilerledikten sonra çok ciddi yorulmuş. Bitmiş bir haldeyken hiç tanımadığı bir başka koşucunun gelip "haydi devam et, durmak yok" gibi kendisine motivasyon sağladığını ve anormal işe yaradığını anlatmıştı Efe.
Hayatımda bana da en büyük motivasyonu veren olaylardan biri çok benzeriydi. Ilk defa Belgrad'da 3 tur koşmaya karar vermiştim. Ilk turdan beri ters yöne koştuğumuz biriyle selamlaşıyorduk, ikinci turu bitirip üçüncü tura başladıktan yaklaşık 100 metre sonra onu parkuru yürüyerek bitirir şekilde gördüm. O da beni görünce 3. kez yeni tura başlamama şaşırmış bir şekilde alkışlayıp thumbs up yapmıştı. He, önemli mi? Değil. Tek bir kelime sarfetmemişti, sarfetse de ben zaten duymazdım müzikten. Ama hayatımın o ana kadarki en uzun koşusunun son turunda iyi motivasyon olmuştu. O ve çalan Queen.
Bu hikayeler motivasyon kaynağı bizlere, ama aslında bu blogun amacı da bir yandan birbirimizi motive etmek. Lafı ne kadar uzatsam da aslında Facebook'u açıp gördüğüm şeyin bana verdiği motivasyonu belirtmek istemiştim.
Bizimki bir gün Hyde Park'ta koşmaya başlamış, baya bir ilerledikten sonra çok ciddi yorulmuş. Bitmiş bir haldeyken hiç tanımadığı bir başka koşucunun gelip "haydi devam et, durmak yok" gibi kendisine motivasyon sağladığını ve anormal işe yaradığını anlatmıştı Efe.
Hayatımda bana da en büyük motivasyonu veren olaylardan biri çok benzeriydi. Ilk defa Belgrad'da 3 tur koşmaya karar vermiştim. Ilk turdan beri ters yöne koştuğumuz biriyle selamlaşıyorduk, ikinci turu bitirip üçüncü tura başladıktan yaklaşık 100 metre sonra onu parkuru yürüyerek bitirir şekilde gördüm. O da beni görünce 3. kez yeni tura başlamama şaşırmış bir şekilde alkışlayıp thumbs up yapmıştı. He, önemli mi? Değil. Tek bir kelime sarfetmemişti, sarfetse de ben zaten duymazdım müzikten. Ama hayatımın o ana kadarki en uzun koşusunun son turunda iyi motivasyon olmuştu. O ve çalan Queen.
Bu hikayeler motivasyon kaynağı bizlere, ama aslında bu blogun amacı da bir yandan birbirimizi motive etmek. Lafı ne kadar uzatsam da aslında Facebook'u açıp gördüğüm şeyin bana verdiği motivasyonu belirtmek istemiştim.
Wednesday, September 5, 2012
Subscribe to:
Posts (Atom)