Tuesday, July 3, 2012

Dünyanın en ucuz eğitimi


Bu eğitim hayatımda aldığım bir çok eğitimden daha iyi, çok daha ucuz ve çok daha uzun. Adı, Yol Üniversitesi...

Önce tabi bu nerden çıktı diyeceksiniz.. demeseniz de ben anlatıcam...

Zamanla hayatımda yaşadığım bir çok olaydan, çevremde duyduğum hikayelerden, internette okuduğum yazılardan youtube videolarına kadar herşeyden kendime bir ders çıkarmaya çalıştım. Ancak hiçbiri uzun koşular sırasında düşündüklerim kadar kalbime kazınmadı. Yarış derecesi için koşanların genelde kafalarında nabız, hız, mesafe, beslenme gibi şeyler olurken, benim kafamda koşarken genelde hayat vardır. Kendi hayatım, geçmişim ve geleceğim, merak ettiğim konular, düşündüğüm sorunlar hep bana koşunun acısını unutturur, geçtiğim güzel manzaraların keyfini sürmeme yardımcı olur. 

Bu aralar koşarken sadece iPhone ile kulağımda müzik ve Nike+ Running aplikasyonu açık, ne nabız derdi ne de beslenme gibi şeyleri kafama takmamaya çalışıyorum(yapmıyo değilim, sadece obsesiflik yapmıyorum bu konuda).  Nike+ Running le hem mesafe ve hızımı takip edebiliyorum zahmetsiz bir şekilde hemde tek bir aletle müzik dinliyorum. Koşmanın özünde, müzikle huzur bulmaya çalıştığım bir pazar koşusu geçen hafta sıradan koşularımın tahminimden daha fazla alışılmışın dışına çıktı. (ben yazana kadar 2 hafta öncesi oldu bu, o ayrı)

Kuzenimin düğünü için Kuşadası'na gittiğimden beri pazar sabah planladığım 15-16km lik uzun kosuyu nerede yapabilirim diye yollara göz dikmiş yokuş hesaplıyorum. Niye yokuş hesaplıyorum, dedim ya, ağır vasıtayım, motor çekmiyor bir yerden sonra. Düzlükte sorun yok, hızı sabitler giderim gidebildiğim kadar... Sahil şeridinde koşarım diyorum ama orasıda hepi topu 3KM, dolap beygirinden bozma koşuları sevemedim hiçbir zaman.. Mümkünse bir kere geçtiğim yoldan bir daha geçmiyim. Hatta tek yön gidiyim dönüşte arabayla alsınlar beni (o kadar da değil desenize)

Biraz ordan biraz burdan derken rota güvercin ada marina parkurunda 3 git gel (bknz. dolap beygiri) , ordan da eski izmir yoluna doğru Tursan otelineydi çünkü düğün için arabayla gidip taksiyle dönmüştük. (az önce o kadar da değil demiştiniz dimi,bakın, tek yön)

Klasik bir uzun koşu sabahı. Sıcağa yakalanmamak için erkenden kalkılır. Kendine gelmek için biraz stretching, güneş kremini unuttuğunu farketme, kendine kızma, bağcıkları bağlarken hala söylenme falan derken otelden çıkılır. Nike Running ekranında RUN tuşuna bastık mı 3,2,1 GO! der kulaklık. RUN! playlist'i sıradan başlar gazı vermeye. 

Buraya kadar herşey normalken önce 10 dakika olmasına rağmen Nike abla bana 1.km oldu,hızınız şu bu demedi hala (genelde 6-8.dk arası bi yerde başlar muhabbete) biraz yavaşlayarak telefonu kontrol ettiğimde yeni update edilen nike app sapıtmış bana sadece 0.21 km koştun diyor. Sinirimin bozulup soruna çözüm ararken (bu sırada, hız nabız hersey hakgetire.. takmıyorum diyorum ya, biraz takıyomusum) bir süre sonra sıkılıp kapattım Nike ablayı ve sadece müzikle devam ettim koşuya. Yani devam etmeye çalıştım. 

Başladıktan 25 dakika sonra da Kuşadası'nın sıcak güneşinin altındaki bahtsız bedevi olarak kutup ayısıyla karşılaştım (mecazi olarak çok şükür).. Daha yeni başladık derken bu seferde iPhone'un kulaklık girişi bozuldu ve arada bir çıkartıp takmamı gerektirir hale geldi çalması için. Bu can sıkıcı prosedür sıklaştıkça da gerginlik yaratmaya başladı ve muziğide bırakıp artık sadece koşmaya karar verdim. 

15-16km'lik 1saat 30 dakika ila 1 saat 45dakika sürmesi planlanan bir koşunun sadece ilk yarım saatinde yaşanan sinir, stres ve geriye kalan 1 saatinin müziksiz, performans ölçümsüz, bir nevi gözlerim bağlı bir koşunun farkındalığı.. Bu sırada , 'acaba napsam?' 'Bıraksammı?' gibi tilkiler kafamın içinde dolaşırken aklıma ilk gelen şeylerden biri dünyanın bugüne kadar ki en ilginç koşucularından biri olan bir çok ultra-maraton kazanmış, bir çok farklı rekora sahip, 50 günde 50 eyalette 50 maraton koşmak gibi başarılara imza atmış Dean Karnazes'in (bir başka yazıda kendisini uzun uzun anlatırım) bir lafı aklıma geldi. 

'People always ask me how I ran 350 miles non-stop and I will teach you in a second. You put your right foot front and bring the left one in front of the other and than repeat' -- Dean Karnazes

Bende aynen dediği gibi, önce sağ adımımı ardından sol adımı ata ata bir anda dakikaların geçmeye başladığı farkettim. Her saniye biraz daha neşem yerine geldi, etrafımdaki olan biteni daha da dikkatli fark etmeye başladım, ve en garibi, her saniye biraz daha bu neşeyle hızlandım. kulaklıksız 30, toplam 1 saatin sonuna geldiğimde 3 turu bitirmiş ve Kuşadası'nın girişindeki yokuşu tırmanmaya başlamıştım. Yaklaşık 10 kilometrenin verdiği yorgunluk ve bu dik yokuş hızımı yavaşlatsa da keyfime diyecek yoktu. Bu yokuşu çıkarken suratımdaki aptal gülümseyi farkettiğimde kafamda düşünceler uçuşurken bir tanesi çok güzel takıldı aklıma. 

'Bu bana iyi bir ders oldu'
Akşamdan kıyafetlerımden iphone'uma kadar herşeyi hazırlanmış olsam da, yolda olacakları asla bilemezdim. Olanlar beni durdurmamalıydı ve durduramadı da. devam etmek zorundaydım ve ettim de... 
Hayatta bunun gibi birşey galiba diye aklıma geldi bir an. 

Koşudan Hayata 

1) Siz ne kadar hazırlansanız, işiniz sınavlarınız veya arkadaşlarınızla buluşmak için bile programlı ve sistematik bir şekilde hazırlık yapsanız da yolunuza sorunlar çıkacak. Yaptığınız bütün hazırlıklar belki boşa çıkacak. 
Ancak büyle bir durumda elinizden gelenin en iyisini yapmaya ve koyduğunuz hedefe doğru durmadan  devam etmelisiniz. 
Müzik bittiğinde otele 3, arabaya ise 10 kilometre vardı, ama otele gitmek bana hiçbirşey kazandırmıyacaktı tam aksine, sadece arabaya 7km kalmış olacak ve ben taksi veya başka bir şekilde arabaya ulaşmak zorunda kalacaktım. Başka bir değişle başarısız olacaktım. Çünkü koyduğum hedefe ulaşamıycaktım. 

2) O 7 km yi koşmanın hiçbir kısa yolu yok!
Hayatınızda da olmadığı gibi başarıya giden hiçbir kısa yol yok ne yazık ki (bilen varsa bana mesaj atsın). adım adım 8 kilometre üzerine o 7K nasıl adım adım geçicekse, hayatınızda da ulaşmak istediğiniz hedeflere giden tek ama tek yol durmadan yorulmadan yaptığınız çalışmalar olacak.  
Müziksiz koşulur mu? bal gibi koşulur.. Sıcakta koşulur, of hemde nası, terleye terleye.. GPS'siz, saatsiz, her şekilde koşulur... Yüzyıllar önce ayakkabısız şortsuz da koşuyolardı.. 

3) şu an sadece 15 koşuyoruz ki kasımda 42 koşabilelim.. 
Düğün dernek dinlemeden sabahın köründe uyanıyoruz çünkü başarıya giden yol bir şeyi tekrar tekrar yapmaktır. Bu yüzden haftada 3 veya 4, ortalama 30-40 km koşuyoruz. Bir konuda başarmak istiyorsanız yorulmadan sıkılmadan neredeyse her gün o konuda elinizden geleni yapmanız gerekiyor.

Yol Üniversitesi'nde bir ders daha sona erdi.. 
Bittiğinde bende bitmiştim. Saat 10:15 olmuş(not: haftaya daha erken başlamak lazım koşuya), Kuşadası güneşi kafamda boza pişiriyordu ama arabama 15.4km ve 1:41dk sonra ulaştım (sonradan google earth sağolsun mesafeye baktım)
öyle ya da böyle hedefime ulaşmıştım.. hayatta da her zorluğa karşı her hedefime ulaşma dileğiyle arabaya bindim. 

Koşu fiziğinizden çok ruhunuzu besler. Bence sizde serin bir vakit kollayın, ayakkabılarınız giyin ve kendinizi sokağa atın... 2-3 km olsun isterse 15-20km olsun, içiniz her koşuda huzur dolsun..

------------------------

Daha Sonra bahsedicek olsam da kendisini biraz tanımanız için Dean Karnazes'in bir röportajını paylaşıyorum. Kendisi, yazdığı kitaplar ve yaptıkları gerşekten dğnyaya farklı bır bakış açısından bakmanızı sağlayacağını düşünüyorum...




------------------------

Ayrıca Sinanko koşularını koyar da ben koymaz mıyım.. ama benim Garmin'im yok daha ne yazık ki:'( o yüzden bu cumartesi Çeşme'de yaptığım bu 19K'nın detaylarına bu link'ten ulaşabilirsiniz 


-----------------------

Bir başka yazıya dek

Sevgiler 

No comments:

Post a Comment