Wednesday, July 25, 2012

Çok gezen mi bilir, çok koşan mı?

Orta okul yıllarında basketbol oynarken fuarda antreman amacıyla başlayıp, daha sonra atletizm takımında eğlence olsun diye yaptığım bu sporun hayatımın son 15 yılının vazgeçilmezi haline geldiğini rahatlıkla söyleyebilirim. Öyle ki, bir yere tatile giderken en önemli kriterimin hava ve lokasyonun koşuya uygunluğu olduğu bir gerçek. 

Birçok insan için tatil, "birşey yapmama" vakti olarak tanımlanır. Halbuki biz koşuseverlerin, ziyaret edilen yerleri keşfetmekte en tercih ettiği ve zevk aldığı yöntem yine koşmaktır. 

Mesela geçen yaz ilk kez gittiğim Midilli adasını, her sabah 7'de kalkıp tavaf etmek suretiyle keşfettim. Farklı güzergahlarda ilk kez koşmak, bir yandan sağa sola bakınmak bence koşu bandı veya stadda koşmaktan çok daha zevkli. Yanından geçtiğiniz ağaçların çiçeklerin kokusunu içinize çekmek, denizin rüzgarını, tuzunu yemek, küçük köyleri keşfetmek, bir şehrin uyanmadan nasıl gözüktüğünü gözlemlemek paha biçilmez.  Bir de aralara derelere dalıp toprak yollarda Yunan ordusunun cip ve kamyon dolusu, yüzü dahil kamuflajlı mensuplarını görmek, denize dökülen bir dere kıyısında SAS komandolarının namlularının ucundan teğet geçerek süzülmek tatilin adrenalin incileri!

Tatilde sabah koşmak favorim, çünkü büyük kahvaltılara bayılıyorum. Sağ altta göreceğiniz üzere, Roma'daki koşu sonrası sabah kahvaltım, resimdeki arkadaşın tabağına oranla "devasa". Sabah koştuğumda hem bütün gün kendimi zinde hissediyorum, hem de akşam koşamıycam endişesini yaşamıyorum.

midilli'de kahvaltı
Roma'da kahvaltı



Bir de deniz kıyısı tatil beldelerinde, koşu sonrası denize atlamayı çok seviyorum. Bu konuda sanırım favorim Kaş. Bir diğer ideal lokasyon, Çeşme büyük plaj. Kumsalda koşmayı özellikle seviyorum, kuru kuma bata çıka yaptığınız koşular biraz daha farklı kasları çalıştırıyor ya, benim gibi kapalı alanda cross-training yapmayı sevmeyen biri için bir nevi can simidi oluyor. Bir de deniz kıyısında koşmanın en tatlı yanı, güneşin kavruculuğuna, rüzgarın deva olması.

Kaş merkez

 Marmaris yalancı boğaz, marina ve Yıldız adası (yarımadası) etrafında koşmak çok güzeldi, bir diğer tutkum olan yelkenlilerin direklerine bakmak bile bana terapi gibi geliyor :)

Marmaris


Kabil'in "asma bahçeleri"

Sanmayın ki sadece tatilde koşuyorum. Geçen Aralık, İslamabad'daki yarı maratona hazırlanırken, Kabil'i ziyaret etmeye karar verdim. Oradaki arkadaşıma ilk sorum, "Büyükelçiliğin bahçesinde koşabilir miyim?" oldu. Oradaki arazimiz yeni alınan Mogadişu ile tarihi Tahran Büyükelçilik arazilerinden sonra en büyük toprağımızmış. Bildiğiniz orman görüntüsündeki bahçede, Şibirgan Valisinin hediye ettiği atın ahırının yanından geçip, tel örgüler arkasında "bu deli de ne yapıyor ama ben gene de havlayayım" diyen kurt köpeklerinin yüksek oktavlı bağırışları içinde sabahları koştum. Yüksek irtifada koşmanın zorluğunu ilk kez orada fark ettim. Ne kadar antremanlı olursanız olun, eğer bedeniniz deniz seviyesine yakın yüksekliklere alışkınsa 1500-2000 metre epey zorluyor akciğerleri. Neyse, ben de seviniyordum, bak işte ne iyi oluyor yarı maraton öncesi sana antreman diye... Ta ki, İslamabad'a döneceğimin önceki günü sakatlanana değin. Resimdeki çimlik alan sizi yanıltmasın, bahçenin etrafındaki satıh her daim düzgün değil. Maalesef yavaşlayarak eklemlerimi amortise etmek yerine, yine bir nevi "drill" oluyor diye karşıma çıkan ağaç ve çalıların sağından solundan vın diye geçiyordum. Tabi amacım önümdeki engellere çarpmamak olduğu için bastığım yerin düzgünlüğünü kontrol etmeye fırsatım olmuyordu. Sen git sağ ayağını yamuk yumuk toprak üzerinde hafif yan bas; sonra da üstünde durmayıp koşmaya devam et, görürsün gününü... Akşam sağ ayak bileğimin arkasında topuğuma doğru başlayan sızı, bacardi reklamındaki devasa buz kübüne denk miktarda soğuk uygulamama rağmen gece boyunca beni uyutmadı. Ağrı eşiğim çok yüksektir, ancak uzun zamandır ilk defa acıdan ağlattı beni bu sakatlık. Öyle ki, kalıp kalıp buz bile kar etmedi. Tabii yarı maraton da yalan oldu. 

Bu sakatlıktan dolayı canım sıkılırken ve koşamadığım için dert yanarken, tekrar koşabilmeye başladıktan kısa süre sonra bir gün kafama estiği için 32 km koştum. Bu çok garip bir duygu. İslamabad'da diplomatik bölgenin etrafı 7,7 km. Genelde 1 ila 2 tur koşuyordum. Bazen de haftasonları 3 tur. Sonra bir gün dedim hadi bakayım bugün bir tur daha koşayım. Ve oldu. Yani 10 km daha koşsam maraton koşacağım! İşte bu hevesle epey zorlamaya başladım kendimi. Ayakkabılarım eskimeye başlamıştı, ama, İslambad'da 99 model alacağıma Ocak'ta gideceğim Türkiye veyahut Londra'dan alırım diye düşündüm. Ve koşmaya devam ettim.

Son adam gibi koştuğum yer :(
Londra'ya gittiğim Ocağın 20küsurunda ilk sabah, deli danalar gibi koştum. Şehrin, kuzeybatısından güneydoğusuna kadar 2 saat boyunca, diğer koşan elemanları gördükçe gaza gelerek, taş, beton, tahta, arnavut kaldırımı demeden arşınladım. Şimdi tam hatırlamıyorum ama galiba ikinci gün, hem de yeni pabuçlarımla, yine parkları yararak, yağmuru yiyerek, trafiği dinlemeden, şehrin curcuna meydanlarını keserek, haritasız bir şekilde koştum. Otele dönerken sol calf'imde bir sızı hissettim. Hafife alınacak bir sızı değildi, buna rağmen ertesi gün şehrin başka taraflarını keşfetmek için bu sefer Chelsea'ye doğru koştum. Dönüşte ağrımdan ara ara yürümem gerekti. Buz koymam da fayda etmedi. Öyle ki yürümek dahi canımı çok acıttı tatil boyunca. Biz de çareyi Boris'in barclays bisikletlerinde bulduk.

İzmir'e dönüşümde babam muayne etti. Muhtemelen kasta bir "strain" oluşmuştur dedi. Ankara'dan dönerken git bir dizaltı neopren bandaj al dedi. Aldım, taktım, koştum. I-ııh. Ağrıyor, mümkün değil. Bol buz, kaldırma ve ağrı kesici (antienflamatuar) dedi. Burdakiler (İslamabad) de habire ya kızım bir fizyoterapiste git "açsınlar" orayı dedi. Ben pek kulak asmadım, zira ortopedistin çözemediğini fizyo mu çözecek diye düşündüm. Bu arada deliriyorum tabi, resmen akıl sağlığımı oynatıcam koşamamaktan. Millet de tahminde bulunuyor kendince: shin splinttir merak etme geçer diyenler, yok laktik asit birikmesidir diyip üstüne inanılmaz bir baskı uygulayıp ağrıdan gözümü karartanlar...

Baktık geçmiyor 1-2 ay sonra da, telefonda babam dedi ki, burda hematom oluşmuş heralde sen bir git ultrason çektir. Çektirdik. Gene bişey yok! Artık en olmadı MRI. Yattım makinenin altına bir saat kıpraşmadan bekle. Bızt tırrt, vvvv, bızzzzz. Bi de müessesenin ikramı röntgen çektiler. Baktılar röntgene teknisyen çocuklar, yok abla yorgunluk kırığı yok sen merak etme dediler. Akşama aldığım MRI sonuçları ise maalesef tam tersiydi. Babama okudum, ertesi gün de İzmir'e giden birileriyle elden gönderdim.

Bu arada bir parantez açayım, dayanamayıp koşmuştum 1 tur bir keresinde. Ve sanırım akabinde ağrı arkadan öne geçti, bu sefer dedim bu ne biçim kas ağrısı oynak böyle. Burda bir iş var!

Neyse MRI sonuçlarını bizatihi okuyan babam telefonda teşhisini teyit etti. Zira MRI öncesinde bana demişti, "bu olsa olsa yorgunluk kırığıdır, bu yaramaz hep böyledir, önce kendini belli etmez, ancak kemik iyileşmeye başlayınca anlaşılır". Hem röntgen filminde de barizmiş yorgunluk kırığı. Bizim cahil cüheyla paki teknisyen ne bilsin!

Eee, nolacak? "Koşmayacaksın (bir süre)". Skype'tan aile meclisiyle yapılan konuşmada kendisi de doktor olan annem, bundan sonra koşmayıver nolacak dedi. Tabi benim sinirim burnumda, kadına celalleniyorum: "sen bu ne demek biliyor musun? Şuana kadar koşmadıysam, sırf tekrar koşabileyim diyeydi! Elbet koşucam... %^&/'+)=!!!"

Sözün özü, ben bahsekonu MRI teşhisinden beri koşamıyorum. Hatta bugün itibariyle (sakatlığın meydana geldiği günden beri) toplam 6 ay oldu. Kısmetse 4 Ağustos'ta Türkiye'ye döndüğümde film çektiricez ve eğer kemikteki iyileşme yeterliyse tekrar koşabileceğim! Çok garip iyileşiyor kemik. Böyle normal kaval kemiği hattının üstüne çıkan kabarık bir şekilde büyüyor. Ve zaman zaman yapıştığı kas grubunu ittiriyor. Mikro hamilelik gibi bişey sanırım bu. İçinde canlı bişeylerin hareketini hissediyorsun. 

Babamın iddiası, bacak kasları büyük olan insanların uzun mesafe için yaratılmadıkları. Genetik olarak iri olan calf'larımın uzun mesafe koşuları esnasında kaval (ve muhtemelen baldır) kemiğine çok fazla baskı uyguladığı bu nedenle de zamanla hairline fracture da denen ince kırık meydana geldiğini söylüyor. Ben tabanları erime noktasına gelen ayakkabımı suçlayadurayım, eğer uzun ömürlü bir koşu hayatım olsun istiyorsam galiba koşu mesafemi ve gün sayısını azaltmam gerekecek.
koşu sonrası: mutlu günler...
yağmura hazırlıklı koşu
Zanlı
 Sevgili koşuseverler, size naçizane tavsiyem vücudunuzu dinleyin, benim gibi tatili, hatta hayatı koşuyla özdeşleştiriyorsanız, diğer sporlara da rutininizde yer verin. Siz fark etmeden vücudunuz bazı kısımları SOS veriyor olabilir. Hoş beni hiç beklemediğim kadar ani şekilde çarptı bu yorgunluk kırığı, ancak, sabırla bekliyorum. Yanımdan koşarak geçenleri gördükçe, hatta geçen yazdan kalma koşu anılarımı anlattıkça koşamadığım her gün bana büyük bir eziyet gibi geliyor. Temennim, denize hasret kaldığım şu son günleri de geçirip, Ege'ye kavuştuğumda Çeşme, Bodrum, Ayvalık'ta özgürce koşabilmek.

Sağlam kas ve kemiklerinizin değerini bilin, koşabiliyorken koşun!

11 comments:

  1. kosamayanin halinden kosamamis anlar... merak etme.. doktorlara!! (ozellikle aile bireyi olanlara) pek kulak asma, onlar iyiligini istiyolar evet ama kosmamanin iyiligine olmadigini bilmiyolar
    kosariz yakinda hep beraber :)

    ReplyDelete
  2. Stres kırığı ile aynı şeyden mi bahsediyoruz? Bende de şubatta kayakta stres kırığı olmuştu ama 6 haftaya geçer dediler. Bu kadar uzun sürmesi tatsız olmuş, yakında dönersin umarım parkurlara

    ReplyDelete
  3. Sevgili Ayşecan
    1-kesinlikle asfaltta koşma
    2-tabanı marşmelov gibi ayakkabılardan edin kendine
    3-şimdiki sakatlığını iyileştirmek için başka sporlara özellikle yüzme ve bisiklete yönel, iyileşmen hızlanır. yürüyüş de kan dolaşımı için önemli, kös kös oturma yani...
    4-vitamin d ve kollajen takviye ilaçları faydalı olabilir uzmana sor

    ReplyDelete
  4. En yakin zamanda iyilesir ve speedy gonzales moduna donersin umarim.kosanin halinden kosan anlar ancak:)

    ReplyDelete
  5. Efe'cim teşekkürler, gün sayıyorum. Sinan evet stress fracture ya da yorgunluk kırığı. Kırığın nerede oluştuğu ve boyutu belirleyici oluyordur iyileşme süresinde sanırım. Vücudumun en alt bölgesinde olduğu için en fazla yük binen kemiklerden biri olması iyileşme sürecini geciktiriyor. Unknown'cum merak etme hiç boş durmadım, bisiklet ve elliptical'dan gına geldi. Kös kös oturmak doğamda yok! Yüzmek eskisi kadar kolay değil zira mevcut işim çok yoğun, hakkıyla vakit ayıramıyorum yüzmeye. Diğer sporlara gelince, rotasyonel sporlar da yasaktı. Çünkü yine babamın yorumuna göre, dönme hareketine maruz kalması kemiğin çok daha kötü. Kısaca tenis, voleybol, basketbol, futbol yasaktı. Hoş, snowboard'la birlikte en sevdiğim diğer spor olan tenisi geçen hafta oynadım dayanamayıp :) Teşekkürler Banu; sanırım 6 aylık birikmiş koşu arzusuyla speedy gonzales moduna dönmek mümkün olaak :)))

    ReplyDelete
    Replies
    1. Kosu icin gercekten iyi bir sporcu sutyenini nerden bulabilicegime dair bir tavsiyen var mi?bendeki nike cildimi tahris etti uzun kosularda ve bikac gundur adidas/ nike performans magazilarina baktigim halde duzgub birsey bulamadim ve kesiklerim yaraya donuek uzere oldugu icin acil bir cozum bulmam lazim..

      Delete
    2. Ben Decathlon'dakileri seviyorum, hem fiyatı uygun hem de iyi tutuyor :)umarım tahriş etmez

      Delete
  6. This comment has been removed by the author.

    ReplyDelete
  7. This comment has been removed by the author.

    ReplyDelete
  8. This comment has been removed by the author.

    ReplyDelete