Monday, November 12, 2012

34. Avrasya Maratonu' nun ardından... (15K)

Hava şartlarından emin olamadığım için üstüme ne giyeceğime karar vermem tahmin ettiğimden fazla sürdü ve tabii ki(!) evden geç çıktım. Taksi şoforü amcanında fazla sakin sürmesi sayesinde alana vardığımda yarışın başlamasına sadece 8 dakika vardı ve Kadir Topbaş 3-2-1’i sayarken (gülmek yok) ben  yine tuvaletteydim... Olaysız bir Start yaşayamamamdan ötürü korkarım bir
 ‘Banu klasiği’ olmaya başladı bu durum : ) Neyse ki silah patladıktan sonra sadece 3 dk geç başlamışım bu defa.


Boğaz köprüsünde koşmanın daha keyifli olacağını düşünüyordum.

Önümde yürüyen koşucular, Avrupa yakası tarafından sallana sallana cep telefonuyla konuşarak gelen sivil vatandaşlar, koşan kitlenin arasına kasabaya atını şaha kaldırarak giren kovboy gibi dalan motorsikletli adam ve arkasında halkını selamlayan kraliçe edasıyla etrafa el sallayan kadın yada yine köprünün üstünde ters yönden ilerlemeye çalışan ambulans gibi görüntülerle yarışın ilk kilometrelerinde karşılaşınca; hem can güvenliğim açısından, hemde ' Yetkililerin en yoğun olduğu Start böyleyse ileride bizi neler bekliyor acaba ? ' düşüncesiyle  baya bir dumuralize oldum açıkçası.

Start alanına son dakikalarda geldiğim için ben mi göremedim o hengamede bilmiyorum fakat özellikle ilk kilometrelerde ( koşucularla keyifçiler henüz ayrışmamışken ) kitlede bir pace sıralaması algılayamadım ve insanların koşan, yürüyen, depar atan halleri arasında onlara çarpmamak ve onlar tarafından çarpılmamak için o kadar dikkat ettim ki manzaranın doğru düzgün tadını çıkaramadım.

Barbaros Bulvarı’nın başından Galata Köprüsü’nün sonuna kadar olan bölüm ve finishten hemen önceki Gülhane Parkı’nın içinden geçtiğim kısım manzara olarak en çok keyif aldığım noktalardı.


Yakın zamanda maraton koştuğum için hala yorgun olmamında etkisi vardır muhakkak zira Avrasya Maratonu parkurunu -en azından koştuğum kısmı için- sevmedim ben.
Bu tamamen kendi kişisel fikrim. Çok sevenler olabilir, alınmasınlar.
Gülhane çıkışını finishe bağlayan yokuş neydi öyle...Bir an önce bitsin istedim. O yokuşu çıkarak maratonu tamamlayan herkesi can-ı gönülden tebrik ederim.


Bu yarışta kendi adıma çok yorulduğumu hissettim. Amsterdam’da 35 km’den sonra hissetmeye başladığım bitkinlik Avrasya Maratonu’nda 10km civarında kendini gösterdi. İnişli çıkışlı parkur koşucunun tatmin olma seviyesine göre cezbedici olabilir, benim için ise düz olmayan her yol ve özellikle o son yokuş tam anlamıyla ‘bezdirici ‘ idi. Anladım ki ben ‘düz yol’ koşucusuyum. En azından şimdilik... Bu kadar çabuk yorulmamda atmosferinde etkisi olduğuna inanıyorum.
Böylesine tepkisiz bir seyirci kitlesi göreceğimi tahmin etmemiştim. Benim koştuğum sıralarda zaten genel olarak boştu etraf. Kalabalık  izleyici kitlelerinin olduğu tek tük noktalarda ise alkışlayan, destek verenlerin %99’u yabancıydı ki onlarında bir elin parmaklarını geçmediğini düşünürsek aval aval bakan insanların yanından sessizce koşmak motivasyon açısından pek besleyici olmadı açıkçası. Kendi insanımız kendi şehrimizde kendi koşan insanına hemen hemen hiç tepki vermiyor. Çok ilginç... Neyse ki koştuğum ilk bir saatte pırıl pırıl bir güneş vardı havada, saçtığı ışınlar, kulağımdaki müzik ve şehrin kendi güzelliği keyiflenmek için yetti. İşte böyle bir şekilde 1.20 ile bitirdim 15K’yı.


Katılımcıların değil fakat organizasyonun ruhu yoktu bence.
Yani birşey eksik gibiydi his olarak.  Bana öyle geldi en azından... 
Sinan ve Tuğçe’nin yazdıklarınıda okuyunca hem parkur olarak hemde bir hatun kişisi olarak iyi ki ilk maratonumu Avrasya’da koşmamışım dedim kendime. 




5 comments:

  1. ahhh Banu, aynen başlangıç felaketti durup resim çekenler, arkadan motorsikletliler. onu yazmayı unutmuşum bildiğin yolda 5-6 kere araba girdi benim koşu sürem boyunca. bir tanesi 5 adet motor eskortluydu, Eyüp yolunda çok önemli biriydi sanırım(!). cidden koşu boyunca ağzım açık kaldı baya bir yerde, ayrıca sana katılıyorum, parkuru sevmedim. bu arada 15K koşan arkadaşlarım da bitiş için aynı şeyi söylediler, hatta baya moralleri bozulmuş, onlara senin gibi bir pro'nun da :)) aynı şeyleri düşündüğünü söyledim sevindiler. halkın tepkisi cidden 0'dı, organizasyon da ruh 0'dı, ki dediğim gibi cidden çok önemli bir maraton asşında Eurasia. umarım seneler içinde gelişir de biz de maraton koşarız ilerde. sevgiler, tuuce

    ReplyDelete
    Replies
    1. Vodafon Avrasya maratonunun 3 yıllık sponsoru olmuş. Avrasya'da iyi iş çıkarmak için Berlin maratonunu gezmişler fln. Yani bu demek oluyor ki önümüzdeki iki sene en azından organizasyon olarak bu seneki eksiklerini görüp daha kaliteli işler çıkarıcaklar. Hani ne biliyim mesela o kocaman vodafon logolu,Small bedeni içine iki tane ben sığıcak büyüklükte, adam boğan sıfır yaka kötü tshirtler yerine doğru düzgün koşucu tshirt'u fln yaparlar vs. Lakin benim asıl takıldığım Sinan'ın da altta uzun uzun yazdığı gibi insanların toplumun yaklaşımı.O konu nasıl düzelir bilemiyorum:)
      15k koşan arkadaşlarınıda tebrik ederim bu arada.Ben henüz etrafımda kimseyi teşvik edemedim koşmaya. Hala 'O kadar uzun süre koşulur mu yeaaa?' tepkileriyle karşılaşıyorum:) Dolayısıyla seninkilere selam olsun burdan.

      Delete
  2. Bir Amsterdam değil ama ben Avrasyayı seviyorum aslında. Köprüde koşuyla alakasız işler yapanlar tabi ki saçma ama baştan hızlı tempomu yapmamı engelledikleri için kafam rahattı, biliyodum öyle olacağını. Parkuru da acaip seviyorum neden bilmiyorum, hergün geçtiğim yerlerde koşuyor olmak çok çok güzel. 8 km evimin önünde bitiyo haha. Ama dediğiniz gibi özellikle Eyüp tarafında laf atanlar, kahvede tribün kurmuş ayılar baya tatsız. Ve gerçekten Istanbul'un göbeğinde olmasına rağmen sadece yabancılar keyfini çıkarıyor neredeyse. Conrad'ın önündeki Japonlar, etrafta konuşlanmış Hollandalılar Norveçliler, 15K dönüşünün orda bayrak açmış çan sallayan Isviçreli... Bizim mallar, mal mal bakıyorlar. WTA de aynı şekilde, F1 de aynı şekildeydi. Spor kültürümüz yok. Güzel şeyler üstümüzde eğreti duruyor. WTAde her puana, normalde sadece challenge'larda yapılan alkışı yapıyoruz aptal aptal, çünkü bilmiyoruz. Salon doluyor iyi güzel ama olayın aslını bilmiyoruz. Işin kötüsü çoğu kitle öğrenmeye de çalışmıyor.

    Bu kadar şeye rağmen ben yine de parkur olsun, yarışın kendisi olsun Avrasyayı cidden seviyorum. Sakatlık yaşamazsam da bundan sonra her sene bir kategoride koşarım diye düşünüyorum. Ama seneye maratonla bitirmem gereken bir hesabım var.

    ReplyDelete
    Replies
    1. Sinan wta,f1 ve maraton gözlemlerine sonuna kadar katılıyorum. Umarım bir gün düzelir diyorum fakat düzeleceğine pek inanmıyorum açıkçası.
      Kültürde olmayan birşeyi vemek için insanları öğrenmeye heveslendirmek, arzulatmak lazım.
      Kavgası,terörü,şiddeti eksik olmayan, eğitim kalitesinin cebinden çıka paraya göre değiştiği ve dolayısıyla birçoklarının yetersiz eğitim aldığı ülkemizde bunu başarmak çok zor gibi geliyor bana.
      Neyse moral bozmalayalım.

      Söylediğin gibi Avrasya parkurunu bu kadar çok seviyorsan seneye kafana takıp koşarsın bu maratonu gibi geliyor bana:)

      Delete
    2. Seneye kesin niyetliyim, Avrasyada maratonu bu sefer tamamlicam.

      Yukarıda Vodafone ile dediklerinle beraber aslında yapılamayacak bir şey değil. Mesela Red Bull, Flugtag'da o kadar insanı toplayıp eğlendiriyorsa Avrasya gibi bir maratonda yapılamayacak bir şey değil bu.

      Delete